Musait_Emre_Çakmakoğlu

Müsait Bir Yerde Ölür müsünüz?

Guns N'Roses'ın yıllar sonra yayımladığı yeni şarkısı beklediğim etkiyi yaratmadığı için kapıldığım düşünce dedi ki, 
"Axl Rose yıllar önce ölmüş olsaydı ve bu şarkı uzun zaman sonra günyüzüne çıkmış bir kayıt olarak duyurulsaydı, şarkı ile yine aynı derecede mi ilgilenirdik?"

Düşünceye dürüst davrandım ve daha çok ilgileneceğimizi beyan ettim efendi gibi. 

Bana "Yıldızlar ölmüş olsun istiyor olabilir miyiz?" notunu iliştirtip, şarkıyı Instagram hikayemde paylaştırdı düşünce. Şarkı, vardığım noktaya ortak bulmak için, soru süsü verilmiş bir kanı olarak "hikaye" arşivimdeki yerini aldı. 

Axl Rose yıllar önce ölmüş olsaydı posterleriyle, videolarıyla, çekilmiş/çekilecek sinema filmleri ve belgeselleriyle yüksek yerini koruyacakken şimdi "Nasıl da kilo almış, Axl bitmiş" mevzularının öznesi olarak konu ediliyor, yıllar sonra yayımladığı şarkıdan ise neredeyse bahsedilmiyordu bile. Açıktan "Axl kilo alacağına ölsün" demesek de toplamda vardığımız yer, bu zalimlik düzeyini ortalıyor gibi sanki. Korumaya çalışılan şey, belki de sanatın eşlik ettiği ve zaman içerisinde simgesi haline geldiği hatıralarımız olabilir. Yine de "o günler"i hatırlatan bir simge haline getirdiğimiz kanlı, canlı, duygulu, hikayeli bir insanı kurban etmekten geri kalmayışımız bana dehşet veriyor doğrusu. Yeni bir şarkısı varmış; kimin umrumda?

Politik, sanatsal, düşünsel farketmeksizin değeri kabul görmüş bir ölü, varlığını sürdüren bir kimlikten daha 'kullanışlı' bir hal alıyor. Bir kaç cümle bir şey zırvalayıp altına Can Yücel, Dostoyevski, Nietzsche ya da Aşık Veysel yazarak arzu ettiğiniz sosyal medya etkileşimini alabilirsiniz örneğin. Cümlenin sonuna ister Bukowski yaz ister Mevlana fark etmiyor. Bu, hayatta olan isimlere de yapılıyor olsa da kullanışlılık düzeyi olarak ölülerin tercih edilmesi daha sorunsuz bir akış sağlıyor. Çünkü ölü "Hayır, ben böyle bir şey yazmadım." diyemez fakat hayatta olana atfedilen cümlelerin sözde sahibi, etkileşimi frenleyemese de reddebilecek kadar hayatta olduğundan itirazını gücü ölçüsünce duyurabiliyor. Gerçi itiraz eden şaire, yazara "Hayır böyle bir cümleniz var, araştırmanızı öneririm." denilmesi de yarı kurgu yarı gerçek de olsa mümkün olabiliyor.

"Efendiler" ile başlattığınız ve tamamen uydurmuş olduğunuz bir cümlenin altına Atatürk imzası koyduğunuzda, bunu paylaşmaya ve beğeni göndermeye hazır bir kitle yok mu örneğin? Sosyal medyada Fidel Castro'nun ülkemizin kenar mahalle delikanlısı kıvamındaki sözlerine ya da Nietzsche'nin siyasi seçim süreçlerimize cuk oturan beyanlarına denk gelmediniz mi? "Çay var içersen, ben var seversen" gibi bir şeyi Aşık Veysel'in yazmadığını artık anlatamaz hale gelmedik mi? 

Kıymeti kabul görmüş, anlamlar yüklenen ölülerin yakasını bırakmaya niyetimiz olmadığı açık. Peki onları yüklediğimiz anlamdan sıyrılma becerisine sahip olmadıkları için de seviyor olabilir miyiz? Öldükleri zamanki konumlarını zaman içerisinde hatalı bularak, artık değişemeyecek olmaları bile palavracılar için ne büyük konfor!

Duvarlara resimleri, posterleri asılan, görüntüleri ile karşılaşınca ortak bir hoşnutluk duygusunu paylaştığımız, güzel günleri anımsatan veya hayali kurulan bir geleceği çağrıştıran pek çok ismin artık hayatta olmamasından memnun olduğumuzu iddia ediyorum.

Ülkemizin içinde bulunduğu politik atmosferi de göz önüne aldığımızda bazı sembol isimlerin hayatta olsalardı girecekleri fotoğraf karelerinin, söyleyecekleri sözlerin, çıkacakları ve çıkmayacakları televizyon kanallarının, verecekleri ve vermeyecekleri desteklerin, ödül alacakları ellerin ihtimallerini düşünüyorum da... Bugün politik anlamlar yüklenen isimlerden bile sürprizler görebileceğimizi tahmin ediyorum. 

Peki, hayatta iz bırakmayı başarıp dünyadan göçen her meslekten insana bu biçimde değer yüklemek sağlıklı mı? 

Bu yük, onlarla değil, biz hayattakilerle ilgili aslında. Kendimize ve hayatlarımıza dair aradığımız anlamları, onların kişiliğinde görmek ve göstermek işimizi kolaylaştırıyor. O değerlerin yaygın kabulü sayesinde, kendimizi de kabul ettirmenin kestirme yolunu bulmuş oluyoruz. "Falanca değerli ismin kıymetini o kadar iyi biliyorum ki, siz de benim kıymetimi bilmelisiniz" diyen, garantili bir yer etme girişimi... Başkaca bir iktidar biçiminin güvenli alanı içerisine oynama... Kendi derinliğini bulmak için çaba gerektirmeyen ve çalınarak kuşanılmış sahte bir derinlik ile algılarda yer etme hevesi...

Duygusal bir toplum olduğumuz bilgisi artık cepte. Bu özellik, rasyonelliğe olan uzaklığa da karşılık geldiğinde bahsettiğimiz arızalara yol açıyor. Geleneksel dinsel anlayışla bağlantıları olduğunu da düşündüğüm bu yaklaşımlarımızın sağlıklı hale dönüşmesi de şart. 

Eser ile kurduğumuz ilişkiyi ve eserin yarattığı duygular toplamını, sanatçının kendisine fazla taşırmaksızın sürdürmek, çözümlerden bir tanesi olabilir. İnsan denen varlığın, kusurlarıyla insan olduğunu unutmamak ıskalanmamalı. Çok etkilendiğimiz eserleri ürettiği için, neredeyse tanrısal kutsiyetlerin atfından uzak durmak şart.

Gördük ve görmeye devam ediyoruz ki, sevdiğimiz pek çok önemli isim, kariyerlerinin ileri dönemlerindeki söylemleri ve tavırlarıyla hayal kırıklığı yaratabiliyorlar. Onların bunu yapmasının da, bizlerin hayal kırıklığının da oldukça insani olduğunu bilmeliyiz ve her iki durumu da fazla abartmamalıyız artık. 

İnsan öyle bir şey ki, hikayesinin akışında çok fazla unsuru, etkiyi ve bileşeni taşıyor.  Yakıştırmadığımız pek çok şey, insana yakışıyor aslında da, "o insan"a dair kurduğumuz hayali yerle bir ediyor belki. İster hoşumuza gitmeyen bir söylem, ister giderek sanatsal değeri eskilerinin yanına dahi yanaşamayan eserler, isterse en güzel zamanlarımızı hatırlattığı halinin çok uzağında, giderek sağlıksız bir hal almış bir görüntü olsun... Böylesi sebeplerle, hayatta olana güvenemediğimiz için, hoşnut olduğumuz konumunu ölerek dondurmuş birine olan güvenimiz tam.

Duygusallığımızı esere emanet etmemiz, eseri üretenler içinse gerçekliğe dümen kırmamız gerek. Yoksa duvara resmini asarak rahatlamak üzere hayalimizi, anımızı ve kendisine dair inancımızı sarsma ihtimalini gördüğümüz her "büyük isim" için şöyle derken bulacağız kendimizi;

Müsait bir yerde ölür müsünüz? 

16/01/2022

web tasarım google reklamları sosyal medya yönetimi kurumsal kimlik tasarımı arama motoru optimizasyonu seo hazır web sitesi harita kaydı sosyal medya reklamı tanıtım filmi çekimi ürün fotoğraf çekimi